ÇOLPANLAŞMAK 2.0

Kadınların dış örtüleri olarak bilinen Cilbab kelimesinin kökü olan جلب CLB, Nur olan Kuran’da iki kez geçer. 33.59'daki anlamı dış örtü olarak çevriliyor olsa da bu eksik tanımlama bağlamı diğer ayetteki (17.64) aynı kökten gelen Eclib kelimesinden kopartmakta ve manayı açık şekilde budamaktadır.

Ayetin çevirisi genel olarak şu şekilde yapılmaktadır:

Ey Peygamber; hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış örtülerini (cilbablarını) üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir (gafûran rahîmâ). 33.59

Cilbab kelimesinin kökü olan جلب CLB "celb etme, cezbetme, çağırma, davet etme, istenilen yöne doğru sürme, kendine doğru çekme, peşinden getirme" anlamları ile ifade edilebilir. Çekim gücü, çekicilik anlamlarındaki Cazibe kelimesi de yine L Z geçişi ile Celb kelimesi için müteşabih bir köke sahiptir. Celb etmek fiili kendi içinde cazibeden parçalar da barındırır.

CLB kökünün en derin anlamına gittiğimizde ise “pazarda satılan mal” anlamına ulaşırız. Pazarcılar tezgahındaki malını satmak için etraftaki onlarca müşteriyi kendisine çekebilmek için “çığırtkanlık” yapar hani, gel vatandaş gel malın güzeli kalitelisi burada… Çığırtkanlıktır, yaygaradır, dikkatleri kendisine çekme isteği, malını pazarlama arzusudur. İşte Celb’in özü budur.

Öztürkçe’deki Venüs anlamına gelen 'Çolpan, Çolban' kelimesinin, Arapça CLB kökü ile etimolojik bağlantısı tedebbür edildiğinde ise zengin bir ortak bağlam ortaya çıkmaktadır. Bilindiği üzere bütün insanlık tarihi boyunca medeniyetler Venüs’ü kolektif olarak tıpkı ayetteki CLB kökünde olduğu gibi dişilik ve çekicilikle, cezbedicilikle ilişkilendirmiştir.

33.59'da celâbîbi ile “Mü’min” kadınlara dış dünyaya karşı yalnızca elbiselerinin niteliği ile değil; kokusu makyajı edası vb. ile mahremi olmayanlara kendisini cezbedici hale getirecek “venüsleştirecek”, cezbeden, celbeden olduracak her detayın önüne geçin buyurulmuş olmaktadır.

Nitekim aynı ayetin ilgili buyruğu içeren kısmındaki (üzerlerine) alsınlar anlamında çevrilen yudnîne kelimesi de dünya kelimesi ile aynı kökten olup, دني kelime kökü itibari ile, yakın olmak yakınlaşmak alçalmak benzemek yüzüstü bırakmak gibi anlamlar taşıyor.

Diyelim ki -öyle değil ya- Cilbab kadınların üzerine aldığı yalnızca fiziksel bir örtüden, elbiseden ibaret olsun. Bu durumda bu örtünün en güzel olanı, en lüks olanı, en şaşalı, en Gucci’si, en Yves Saint Laurent’i ne olurdu? Hayır hayır ayet ne YSL diyor ne de Louis Vuitton.. Ayet diyor ki:

Ey ademoğulları! Size, çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti (riyş, rişa) indirdik. Ama takva giysisi en hayırlısıdır. İşte bu, Allah´ın ayetlerindendir. Düşünüp öğüt almaları umuluyor. 7.26

Giysilerin en hayırlısı: Takva giysisi. Peki takva giysisi nedir? Cevap aynı ayet içinde.. Eksiklerimizi çirkinliklerimizi ayıplarımızı örtecek olan, ayette ve Kitap’da 1 kez geçen ريش kökünden gelen “rîşâ” kelimesi. Bize indirilen üzerimizi örtecek bizi süsleyecek elbise. ريش kökü kuş tüyü demektir ve rüşd kelimesinin kökü ile ortak kökenden gelir. Elbisenin iki görevi vardır. İlki bedeni dışarıdan gelen olumsuz etkilerden, soğuk, sıcak ve diğer etkilerden korumasıdır. Diğeri de kişinin toplum içindeki sosyal yapısını göstermesidir. Vücudun çirkinliklerini örter ve insanı dış dünyaya tanıtır.

Rüşd insanın olgunluğuna ermesidir. Rüşd’ün karşıtı Ğay’dır ve Ğay’ın anlamı çukurda pislik içinde olmak, azıtmak uçlarda işler içinde olmak, zevkü sefa alemlerini hayatının emeli edinmektir, olgunlaşmanın tam zıttıdır. İnsan rüşdüne varmazdan önce yeni doğmuş bir kuş yavrusu gibidir tüyleri, zayıftır, korunaksızdır. Rüşdüne vardığında ise artık tüyleri güçlenmiş takva giysisini giymiştir. Takva giysisi Rüşd’tür ve en hayırlı giysidir. İnsanın bu dünya hayatındaki “gayesi” Rüşdünü arayıp bulmak olmalıdır. Nitekim 72.14’te “…. femen esleme feulaike teharrav raşeda.” der ki “işte teslim olanlar, onlar Rüşdünü arayıp bulanlardır”.

33.59 cilbab ayetine döndüğümüzde, özellikle Mümin kadınlar vurgusu ile de ki diye geldiği için ayet, Venüs’e atfedilen kolektif değerlere benzeyip cazibenizle, dünyaya, yani alçak olana yakınlaştırıp yüzüstü bırakana davet etmemek “Mü’mine” sıfatını hak etmek için koşullardan birisidir denilmiş oluyor. Güneş ve Ay’dan sonra gökyüzündeki en parlak cisim ve dünyaya “en yakın” gezegen olan Venüs gibi dış dünyaya karşı ışıl ışıl parlarsan istesen de istemesen de dikkatleri kendinde toplarsın denilmiş oluyor.

Zühre yani Venüs’ün Araplar tarafından kullanılan kelime kökü Taha 131. ayette dünya hayatının süsü anlamında kullanılıyor.

Tüm bu nedenlerle cilbab yalnızca fiziksel bir kıyafet değil, kadına verilmiş bir misyondurVenüs gibi, Çolpan gibi olmamak, pazarcıların mallarını pazarlarken birbirleri ile yarışırcasına yaptığı gibi çığırtkanlık yapmamak. Allah kadını güzel yaratmıştır ve bu güzelliğin içerisine imtihan koymuştur. Mümine olanlar, bu imtihanda Cilbab misyonunu tercih ederler. Tercih etmeyenler ise Mümine sıfatını kaybederler.

Ayetin sonunun Ğafuran Rahîma şeklinde Allah’ın bağışlayıcılığını ve merhametini gösteren isimleri ile bitmesi ise, takva giysisinden çok uzaklarda kaldım benim halim nicedir diye düşünen kadınlaradır, ki bir anlığına dahi olsa böyle düşünmeleri dahi merhamete uğrama sebebidir kendileri için, o nedenle takva giysisini giymekten şeytan alıkoymasın. Diğer kadınlarla, bir tek senin tezgahında domates yok, benim tezgahımda da domates var yarışına girmesin..

33.59 ayetinde ...zâlike ednâ en yu’refne fe lâ yu’zeyn... “Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur.” kısmında;

Tanınmak olarak çevrilen Yu’refne kelimesinin kökü maruf, arif, tarif, örf, marifet, arefe, Arafat gibi kelimelerden de aşina olduğumuz عرف ARF köküdür. Hani Müslümanlar arasında sıklıkla kullanılan Kitap’dan bir ayet vardır: emri bil maruf nehyi anil munker, yani Marufu emredip, Münkerden alıkoymak. İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak diye kazınmıştır zihinlere.

Ama hayır öyle değildir. Ne maruf kelimesi tam olarak iyilik anlamındadır, ne de münker kelimesi tam olarak kötülük anlamındadır. İyilik ve kötülük kavramları için başkaca kelimeler kullanılmaktadır Kuran’da. En bilinenleri arasından hayır ve şer kavramları örnek verilebilir.

Arefe, üstü düzlük dağ veya yayla demektir. İnsanlar ilk zamanlarda buralarda çeşitli dönemlerde toplantılar yaparlardı ve birbirleri ile tanışırlardı. Arafat’taki arefe kelimesi buradan gelmektedir. Hala orada toplanılmaktadır. Toplanılan, tanışılan, alış veriş yapılan, insanların birbirini ve kültürünü tanıdığı örfün ortaya çıktığı yerler.. İlim, varlıkları sınırlamak suretiyle tanımlamak ve aralarındaki ilişkileri riyazi bir şekilde belirlemektir. Marifet ise, varlıkları diğerlerinden ayıracak özellikleri ile belirlemektir. Yani tarif edilebilir hale gelmiş olandır. Cilbab, namahremler tarafından tarif edilebilir olmanın önüne geçmek içindir.

Maruf ve Münker kelimelerinin birbirinin zıttı anlamlar ifade ettiği kolaylıkla anlaşılabilir geçtiği ayetler incelendiğinde. Münker, NKR, inkar, tanımamak.. İnkar nasıl bir şeydir ki? Ölüm baygınlığı gibi bir kayıtsızlıkla hakikate tepkisizlik, hakikati tanımamak. Küfürdeki gibi itiraz geliştirmek ya da kezzebedeki gibi yalanlama şeklinde değil. Nekropol, nekropolis denir hani, arkeolojide ve popüler kültürde de bolca kullanılır. Mezarlık.. Nekro eski Yunanca’da ve benzer kelime kökleriyle birçok dilde ölü demek. عرف ARF kökü şimdi daha iyi canlanmıştır zihinlerde. Canlılık gösteren, beş duyu ile ifade edilen, beş duyu ile hissedilen, tarif edilebilen. O halde CİLBAB’ın asli amacı neymiş? Beş duyuya hitap ederek cezbedici olmamak. CİLBAB yalnızca bir örtü olabilir mi o halde? Kesinlikle hayır. Cilbab bir düstur, bir duruş, bir felsefedir.

Allah’ın kadın ve erkek olarak birbirinden yarattığı kullarından kadın olanlarının Mümine olmayı tercih edenlerine yüklediği bir misyondur. Cilbab bir misyonun adıdır. Cilbabı seçen Mümine kadın marufu seçmiş, münkeri elinin tersiyle itmiş olur.

Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse, şeytan ona iğrençlikleri ve münkeri (fahşai vel munker) emreder.... 24.21

Kitap´tan sana vahyedileni oku! Namazı da kıl! Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden (fahşai vel munker) alıkoyar... 29.45

Alıkoyan namazın kendisi değildir, bu çeviriden kaynaklı bir yanlış anlaşılmadır. Kişi namaz kıldığı için artık şeytanın emirleri olan fahşai vel munkeri izlemekten vazgeçmesi gerektiğinden alıkonmuş olur. Aksi halde namaz kıldığı halde fahşa ve münkeri sürdürüyorsa da, alıkonmamış olur. Tıpkı artık Mümine olmayı tercih eden bir kadının fahşai vel munkeri elinin tersiyle iterek CİLBAB MİSYONU’nu hayat düsturu edinmesi gibi. Namaz ve Cilbab güçlü bağlara sahip bir ikili, şeytanın adımları ve emirleri karşısında..

Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara çıkarıp (ECLİB) üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire vaatte bulun. Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?! 17.64

17.64’de geçen yine CLB kökünden gelen ECLİB kelimesi; sesini yükseltme, yaygara kopararak dikkati istenilen noktaya toplama, yönlendirme, o yöne doğru sürme, ortalığı ayağa kaldırıp velveleye verme, celb etme manasına geliyor. Şeytan herhangi bir yaptırım gücü olmadan sadece yaygara kopararak, insanların dikkatlerini nefsin zaaflarına doğru yönlendiriyor. Kopardığı yaygaranın çağrının peşinden sürükleyerek nefse hoş gelenlerle aldanışa davet ederek dünyaya çağırıp dosdoğru yolun üzerine oturuyor. Ki pagan kültlerdeki şeytanın ışık getiren venüsyen dişil şuh bir sembolizmle ifadesi de hatırlanmalı.

Eclib şeklinde davranan kadın, elif harfini CLB kökünün başına getirerek böylece celbi maksimize edip, ilgiyi cezbedecek ve nefsi yönlendirecek giyim kuşam tavır ve tutumlar içinde olarak kısaca venüsleşmek, zühreleşmek, çolpanlaşmak suretiyle tıpkı şeytan gibi insanların zaaflarına hitap edip, onları dünyaya celb ettirmiş oluyor. CİLBAB’ı seçen kadın ise celbi minimize ederek dış dünyaya karşı tam aksi bir duruş sergileyip şeytanın emrettiği münkeri elinin tersiyle itmiş oluyor. CİLBAB “Mümin kadınlar” için vazgeçilmez bir misyondur.

7.27 - Ey ademoğulları! Şeytan, anne babanızı, mahrem yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini sıyırtarak cennetten çıkardığı gibi, size de bir fitne musallat etmesin…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUR’AN’I NASIL OKUMALIYIZ?

MUVAFFAKİYET

GIDALI ŞİİRLER