BERİYİM
İslam, pür bir temizlikle tüm mistisizmden arınmış, gökleri ve yeri yaratan Tanrı’nın kendi indinde düzen olarak seçtiği safiyane evrensel düzenin kendisidir. Ki İslam, her türlü mistisizme, ezoterizme, kaderciliğe dayalı belirsizliğe, tutarsızlığa, hurafeye karşı verilen mücadelenin adının da ta kendisidir.
Bak sen Tanrı’nın seçtiği yolu tanımazlıkta, beğenmezlikte şu ileri gidenlere.. Tanrı’nın isimlerinden bir isim duyunca dahi yüzleri buruşur. Ama nerede mistik bir iş var, hurafe var, spiritüelist işler var, hermetik işler var, gizemcilik safsataları var hemen tuzluğu alıp peşine takılırlar. Çoğunlukla da, aklını şeyhinin kapısında bırakan müşrik bir müridten bin beter, beyin kıvrımlarını girdikleri mistisizm kapısının önünde öylece bırakırlar..
Sonra da ummadıkları bir an gelir ki karanlıklar içerisinde öylece kalakalırlar.. Kapkaranlık fırtınalı bir gecede, Allah bir şimşek gönderse de onun aydınlığı ile yol bulup bir adım yürüyebilsek diye sızlanır dururlar.. Şimşekler gelir, belli belirsiz bir adım atarlar şimşeğin aydınlığında. Ardından yıldırımların sesleriyle korkudan kulaklarını tıkarlar. Allah şimşeklerin aydınlığını gideriverince de, fırtınanın şiddetinden ve korkudan titreyerek o kapkaranlıklar içerisinde yine öylece kıpırdayamaz şekilde kalakalırlar.
Mistik uydurmalar ve Allah’a Rablik’te türlü türlü pagan ritüeller ile ortaklar koşmakla şirke boğulmuş toplumuna İbrahim Aleyhisselam ayette der ki “...İnni berium mimma tuşrikûn (6.78)”. Bu ifade mealen, ben sizin ortak koştuklarınızdan kesinlikle uzağım diye çevrilir geçtiği ayetlerde (6.19, 6.78, 11.54). Ama dikkat edilirse, şirk fiili başında ت (Te) harfi ile gelmekte. Anlaşılması gereken asıl doğru bağlam ne olmalı o halde: Yalnızca ortak koştuklarınızdan değil, ortak koşma sistematiğinizden de beriyim. Peki neden beriyim ifadelerinde tuşrikûn olarak geliyor olabilir? Çünkü berium kelimesinin kökü, Allah’ın insanı tertemiz bir arınmışlıkla yaratışını ifade eden Bariu isminden gelmekte. Yani yaradılış harcımla beriyim, sadece ortak koştuklarınızdan değil, uydurduğunuz bin bir türlü ortak koşma sistematiğinin her türünden beriyim. Sizleri tertemiz bir fıtrat üzere bir sperm ve yumurta hücresinden var eden Rabbiniz’in yaratışına aykırı davranmanızdan beriyim.
İbrahim beriyim kelimesine ulaşmazdan önce göklerin ve yerin melekutunu inceliyor, asli özünü arar bir tefekkür halinde Rabbi’ni arıyordu.
6.76’da İbrahim’in buradaki görmüş olduğu kevkebin yani oldukça parlak gökcisminin Venüs olduğunu biliyoruz. Zaten Harran ekolünün meşhur pagan tapınımı Sin Şimas İştar üçlemesi üzerine kurulu, Ay Güneş Venüs... Venüs’ü batıp kaybolmuş görünce İbrahim o an “la uhibbul afilin” diyor. Ben batanları sevmem.. Uhibbul muhabbet kelimesinden, habbe kökünden.. Elbette tesadüfen ben batanlara muhabbet etmem (sevmem) demiyor.. Venüs’e bakmasında anlamaya çalıştığı temel bir amaç var çünkü.. Venüs, hem kadim hem de günümüzde tüm kültürlerde muhabbet sevgi aşk güzellik getiren atfına sahip. Daha bunun kendisine hayrı yok nasıl muhabbet getirsin ki.. Hem Sevgi Rabbi batıp terkedip gider miymiş hiç!? İbrahim’in kinayeli konuşmaları çokça mevcut Kuran’da.. İğneleyici, sarkastik cinsten.. Putları bu büyüğü kırdı derken mesela.. Örnekleri çok..
6.77 - Ardından Ay'ı, doğar görünce: "Bu benim Rabbim" demiş, fakat o da kayboluverince: "Andolsun" demişti, "Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum."
İbrahim’in Ay’a bakma amacını anlıyoruz, demek ki diyorlarmış ki Ay bir yola iletir.. Nuruyla yol gösteren, hidayete ileten vb. gibi.. Neden eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse diyor.. Buradaki Rabbim ifadesi Yaratıcı Tanrım diye düşünülürse bir arpa boyu yol gidilemez. Kalın harflerle RABBİM yani EFENDİMİZ diyor. Birçok ölü diri zata, işe, oluşa, olguya, gezegene, yıldıza, sevgiye, aşka, aydınlanmışlığa, ideolojiye, kulağa hoş gelen süslü kavramlara, paraya, şöhrete, likelara efendilik yani Rablik atfettikleri gibi...
Sonra bakıyor ki bu doğru yola iletici daha koca görünümlü Ay daha kendisini bir yola iletemiyor.. Kayboldu gitti.. Rabbim eğer herkim isen beni doğru yola ilet diyor. Sen zaten benim halimi bilirsin.. Sonra da Güneş doğunca, bak bunun aydınlığı daha büyük, tüm diğer gökcisimlerini sildi de geçti aydınlığı.. Gözlemlediklerim arasından bu olsa gerek asıl Rab..
O sanal Rabler arasında bile onları birbirine ortak koşmuyor. Daima bir gerekçe ile TEK olanı arıyor. Diyor ki bu daha büyük. Zaten Rab dediğin her türlü kıyasta büyük olur. Asıl Rab karşısında her türlü kıyas boşa çıkmıştır. Sırasıyla gidiyor.
6.79’da hâlâ O TEK olanın ismi olmadan konuşuyor. En son Güneş de gidince işte o en önemli kelimeyi söylüyor. En sonunda 6.80’de El İlah diyor yani Tanrı, İngilizce’deki the vurgusunu bilenler için THE GOD yani Allah, yani Rab olan Tanrı. Yani hem Rab hem Tanrı. Yeganeliği tüm şeyliği, kendisinden başka edinilen tüm rableri, ki hatta kendi Rabliği’ni kahr eyleyen Vahidul Kahhâr olan TEKLİK. Yani EL.
Yok ay tanrısıymış, yok güneş, yok dağ, yok farklı farklı efendilermiş ideolojilermiş rablermiş bunların hepsi palavra diyor özetle. O bahsettiğiniz göklerdekileri de yerdekileri de yıldızları da dağları da taşları da yaratan zaten Allah. Bir ilah hiç yaratılır mı.. Bir Rab hiç eksiklik sahibi olur mu.. Rab Tamm’dır. Kâfi’dir. Samed’tir. Gayrısı LA, kendisi EL olandır.
İbrahim’in toplumuna karşı açıkça, Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan beriyim demesindeki kesinlik, evrenin düzeni içerisinde öyle kesin bir karşılık bulmuştur ki.. Beri olmama durumu insan ve bir kısım cinler dışındaki yaratılmışlar için öyle akıl almaz bir durumdur ki..
Bir grup cinin (mükellef yabancı zeki yaşam formları) şu ifadeleri hem oldukça naif, hem de oldukça çarpıcıdır:
72.4-5 - Doğrusu şu: Bizim beyinsizlerimiz, Allah'a karşı 'bir sürü saçma şeyler' söylemişler. Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah'a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.
Süleyman Aleyhisselam’ın ordusundan bir kuş olan Hüdhüd’ün sözlerinden bir Kuran:
27.24 - Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları doğru yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.
27.25 - Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar).
27.26 - O Allah, O'ndan başka ilah yoktur, büyük Arş'ın Rabbidir.
Allah’ı bırakıp da nasıl başka şeye secde ederler, bu nasıl iş diye kafayı yiyor hayvan..
Hani firavun ordusuyla boğulduktan sonra ayet diyor ya; onlara ne gök ne de yer ağladı (44.29).
Çünkü öze, aslolan fıtrata, şeyliğin şeylik olma durumuna aykırı bu durum. İnsan dışındaki her şey, insanın Allah’ı bırakıp da Allah’tan gayrısına tapmasına gerçekten çok şaşırıyor.
Başka bir yerde Allah’a yakıştırılan çok çirkin bir söz sonucu hani ayet diyor ya; Bundan dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar çökecekti (19.90).
Ateş onları henüz taa uzaktan görünce hemen tanıyıp çıldıracak öfkeden, hani ayet diyor ya; O ateş onları uzaktan görünce onun gazablı öfkesiyle çatlarcasına yanmasının, galeyan ve homurdanışının uğultusunu işitirler (25.12).
Cehennem ise onları eline geçirdiğinde deliye dönecek ve hani ayet diyor ya; İçine atıldıkları zaman, kaynayıp feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler. Neredeyse cehennem öfkesinden, hışmından çatlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: 'Size bir uyarıcı gelmedi mi?' “Evet” derler; “bize uyarıcı geldi ama biz yalana sarıldık; Allah hiç bir şey indirmemiştir, siz büyük bir sapkınlık içindesiniz” dedik. (67.7-9)
İnsan, evrenin gördüğü en zalim “şey”.. Beri olmama olgusunun altında yatan gerekçelere odaklandığımızda ise Bakara 165. ayette;
İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını denk ve ortak tutanlar vardır ki, onlar bunları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha şiddetlidir...
“yettehizu min dunillahi endadey, yuhibbunekum ke hubbillah..”
Allah’ın altında olan (Seviye olarak Allah’tan daha aşağıda ama yaratılmışlardan daha üstte olduğunu varsaydıkları) Allah’a denk koştuklarına tutunurlar, Allah’ı sever gibi severler..
Seviye olarak insanların üstünde haşa ve kella Allah’ın da altında kalan aracı sözde tanrıcıklar.. İnsanlarla haşa Allah arasında orta bir yerde ve Allah’a yakınlaşma aracısı olan varlıkların olduğu zannı. Yani Allah’ın Zatı’na, Allah’ın Yaratıcılığına ve Kadir-i Mutlaklığı’na ortak koşma söz konusu dahi değil. Allah’ın Zatı’na ortak koşma gibi mantık sınırları ile izah edilemeyecek bir cüret değil burada bahsedilen şirk konusu. Zaten o müşrikler de derler ki; “Biz zaten ikinci bir Allah mı var diyoruz haşa, biz sadece Allah dostlarını seviyoruz, onların aracılığı ile Allah’a daha çok yaklaşacağımızı zannediyoruz.” Tüm Müminler Allah’ın dostudur, o bahsettiğiniz zatlar hadi diyelim ki Allah’ın dostu da madem, sen o halde Allah’ın düşmanı mısın, ya da Allah’ın daha mı az dostusun? Ya da Allah’a olan dostluğun okkasını ölçen bir kantarın mı var elinde yoksa? 59.23 - ....subhanallahi 'amma yuşrikûn. (Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir, çok yücedir!)
Allah dualarını hemen kabul etmeyince, mühlet ile onları imtihan edince, onlar ise Allah’ın sımsıkı ipini bırakıp şirk ipi ile Allah’ı imtihan etmeye kalkıyorlar haşa. Hemencecik istediklerim olsun zannının altında yatan acelecilik hasleti ise şirki doğuran en temel unsurdur. Bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar da dualarımız biran önce kabul edilsin diye, zanlarına sığınıp Allah katında kendilerinden daha makbul olduğunu varsaydıkları ölü, diri insan, melek, cin, uzaylı ve hayal sınırlarını zorlayacak nice varlıkları aracı olarak kullanarak haşa ve kella her şeye mutlak egemen olan, her şeyin tüm şeyliğine ihata etmiş Allah’ın gönlünü o şekilde yapacaklarına, Allah’ın o sözde aracıları kırmayacağına, o sözde aracıların Allah üzerinde bir baskı unsuru oluşturacaklarına inanan bir zihniyet. Tıpkı mum üflediği için, fener uçurduğu için, suya bozuk para attığı için, ağaca bir şey bağladığı için Yaratıcı’dan dileğinin kabul edilme ihtimalinin artacağını ümit edenlerinki gibi bir şirk. Tıpkı Allah ile beraber şans, uğur, kısmet vb. adlardaki sözde küçük tanrıcıklara iman edenlerinkiyle aynı şirk. Allah’tan başka kuvvet yoktur!
İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise eşeddu diyor Bakara 165’in devamında. Eşeddu yani daha şiddetli.. Şiddet, hak edenin hak ettiği kadar bir kuvvete, cevaba maruz bırakılmasıdır. Allah’a karşı olması gereken şiddetli sevginin ölçüsü nedir? Kişinin canını mallarını tüm varlığını ve her şeyini O’nun yoluna feda edecek kadar çok şiddetli..
Kimileri de modern(!) süslü püslü sözlerle bezeli ortaya karışık paganizm ile şirkten nasibini alıyor.. Süslü cümle yazabiliyor muyum bakalım:
Gönül semanda sıfat yıldızları kaybolmaya başladıysa bil ki seher vaktine gelmişsin de “Zat Güneşi” doğmak üzere.
Zat Güneşi’nin aydınlığına kavuşunca yıldızların büyüklü küçüklü Rablikleri teker teker bitecek. O tek Rabbi bulduğunda diyecek ki “haza rabbi haza ekber” işte bu benim Rabbim, işte bu en büyük.. Kimisi ömrünün sonuna dek o parıltılı bir zevke vardığı Rabbi’nin aydınlığında pervaneler gibi dönecek de dönecek sarhoşlukla.. İşte bu ışıktan Rabbi’ni övgüyle tesbih edip duran kim biliyor musun?
Bu tam bir sınanma içinde bulunan bedbaht bir zalim! Bu Rab sandığı hayali zannını (iblisini) ilah edinerek tesbih eden.
Kimisinde de Alemlerin Rabbi olan Allah o güneşi birgün batıracak. Batan güneşi görüp de ben batanları sevmem diyebilen içlerinden pek azı diyecek ki “inni berium mimma tuşrikun” ben sizin ortak koştuklarınızdan beriyim! Kalanları ise derin bir karanlığa gömülecekler.
O Vahidul Kahhâr’dır! Zatı’ndan başka her şey yok olucu olan Tek kalıcıdır. Sen O’nda olamazsın! O hep sendedir. Neyi arayalım ki o halde? Arayacak olan Rüşdünü arasın. 72.14.... teharrav raşeda.
Bu varlığıyla gözleri kamaştıran kısacık dünya, insanın kendi Rüşdünü arayıp da bulup bulamayacağının sınanmasının dünyası. Onu bulan Rabbi’ni bulur. İslam Rüşd’tür.
Yorumlar
Yorum Gönder