KURBAĞALARA BAKMAKTAN GELİYORUM


Evet, kurbağalara bakmaktan geliyorum

Sanki böyle niye ben oradan geliyorum

Telaşlı, aç gözlü kurbağalara

Bakmaktan

Bilmiyorum

Bilmiyorum, bilmiyorum

Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup

Bazen karıştırıyorum.


Bize ruha dair pek az şey verildi elbette. Bununla birlikte insanlığın kolektif içgüdüsü tüm tarih boyunca, bedeni ruhun demir parmaklıkları olarak tanımladı. Öyle ki, insanlar en büyük kötülükleri kendilerine yaşatmış insanların dahi ruhlarının arınabileceğini, özgürleşebileceğini varsaydılar. Olumsuzluğu kendisine yakıştıramadığı insanlara ruhsuz dediler. Ruhlu olsaydı ya da ruhuyla hareket etseydi o olumsuzluğu fiile dökmezdi çünkü.. Kötücül fiilleri, bedene, nefse ve aldatıcı şeytana ithaf ettiler. Ruha dair pek de bilgisi olmadığı halde, kolektif insanlık bilinci ruh olgusunu daima özel ve yüce bir konumda tuttu.


İnsan ve yalnızca tabiat varken... Ayağa kalkabilecek kudreti olsa kendisini parçalayabilecek yaralı bir kurda karşı onu merhamet ettiren şey neydi.. Büyüdüklerinde kendi küçük çocuklarını öldürebilecek minik aslan yavrularına duyduğu şefkatin kaynağı neydi.. Doğal seleksiyon elbette belirli ölçülerde vardı ancak şefkat bunun neresindeydi.. Yoksa yaşamak her şey değil miydi? Ölüme gittiğini bile bile fedakarlık yapmak neslini devam ettirme içgüdüsünden çok daha fazlası mıydı yoksa? En temel içgüdü hayatta kalmak değil miydi yoksa? Çok daha derinlerde yatan çok daha güçlü gizli bir içgüdüsü mü vardı insanın? Peki insanlığın ipeklere sardığı ruh bunun neresindeydi?


İnsan cennetlerin ve cehennemlerin minik izdüşümlerini bu dünyada da tadar ve ruh bunu deneyimleyerek yolunu tayin eder. Rüşd ve Ğayy yolu apaçık olarak birbirinden ayrılmıştır. Ruhu hiçkimse dövmekle, sövmekle, öldürme tehditi ile korkutamaz, sindiremez çünkü ruh ölmeyeceğini de, sönmeyeceğini de bilir. O yüzden yolun seçiminde (dinde) zorlama yoktur (Bakara 256). Korkacak, kaygılanacak olan nefstir.


Nefs sevgi, kaygı, özlem, nefret arasında gider gelir. Bir kalp atımı gibi değişir de değişir.. Nefret başarısızlığa uğramış sevgidir der Kierkegaard.. Nefret kelimesi kökeninde paniğe kapılıp kaçmak, oradan o durumdan uzaklaşmak demektir.. Nefret kelimesinin kökü olan NFR’nin ana kökü olan FR kökeninden gelen başka bir kelime ise FİRAR’dır örneğin. Firar etmek, kaçmak gitmek.. Nefreti doğuran ve sevgiyi başarısızlığa uğratan, firara uğratan sebep ise tiksindirmedir. Tiksinme yani artık kerih görme. Kerih kelimesi ise zorlama demektir özünde. Dinde zorlama yoktur ayetinde (Bakara 256) KRH kökü ile gelir zorlama (tiksindirme) kelimesi.. Zorlanmışlık hissi tiksinmeyi getirir, tiksinme ise firarı, kaçışı yani nefreti ve sevginin başarısızlığa uğramasını.. Ruh bunun neresindedir?


Ruh cinsiyetsizdir ve çoğu zaman süperego rolünü üstlenir insanda. Rüyalar esnasında ruh bedenden ayrılmış ve uzay zamanda dördüncü boyutta; yani geçmiş, şimdiki zaman ve geleceğin bir aradalığında gezinmektedir. Ruhun uzay zaman gezintisinde müşahede ettikleri zihne aktarılırken bilinçaltı dahi gaybı algılayamayacağı için o data şifrelenir ve bilinçaltındaki benzetmeler ve kıyaslarla görüntülere dönüşür. Örneğin gelecekte tanışacağın ve şimdiki zamanda hakkında hiçbir bilgin olmayan bir kişi bilinçaltına gelen datada o kişiye belirli yönleri benzeyen mevcut tanıdığın bir kişi ile bedenlendirilir. Bu benzetme ve kıyaslar ise bilinçaltında çoğunlukla kişilerin ortak yıldızlarının benzeşimi ile tezahür eder. İnsan zihninin alt perdelerinde tanınan her insanın büyük bir yıldız atlası gizlidir.. Rüyalarda bazen de belden aşağısı olmayan bir insanın konuştuğunu görürsünüz, o konuşan süperegodur ki muhtemelen kendi ruhunuzun kendi egonuza öğüt verdiği anlardır. Süperego daima cinsiyetsiz gözükmek zorunda değildir, bununla birlikte cinsiyet faktörleri olabildiğince zayıflamıştır. Rüyalarda zihninizin size süperego olarak gösterdiği parametre ve kişileri not alınız ve bunun nedenleri üzerinde nefsinizi sorgulayınız muhakkak.


İnsanı insan yapan üç temel unsur olan beden (beşeri yön ve beşeri arzular, aslında psikolojideki id denen olgu), nefs (aslında psikolojideki ego denen olgu) ve ruhun (aslında psikolojideki cinsiyetsiz olan süperego denilen olgu) buluştuğu 7 nokta vardır. Bu 7 nokta, doğu öğretilerinden de bilineceği üzere 7 çakradır. Her bir çakra noktası aynı zamanda 7 cehennem ve 7 cennet kapısının izdüşümlerinin açıldığı kapılardır. Ve ayrıca zıttında bir cehennem kapısı olmayan 8. bir cennet “izdüşüm kapısı” vardır ki o Süveyda’dır, o kalbin derinliklerindedir. Buradaki bahsi geçen kalp, organ olan kalp değildir. Ki kalb kavramı sürekli değişkenlik gösteren semantiğine sahip olduğu için organ olan kalp de adını benzetme yoluyla kalb fiilinden almıştır. Ekg görüntüsünü canlandırın gözünüzde.. Sürekli değişken yükseklikte çizgiler.. Çizgiler gün olur dümdüz olur ve kalp ölür.. Nefs de işte öyle ölür.. Nefs kavramı Kuran’da can demektir zaten aynı zamanda.. Egosu insanın canıdır yani.. İnsan canından mesuldür..


Nefs de 7 kademedir. Sanılmasın ki nefs bir kere öldüğünde gerçekten ölmüştür. Bu yanılgı bir imtihandır. Son nefeslerine kadar “yol üzere” olma gayretindeki Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed -ki Selam hepsinin üzerine olsun- her an bir nefs mücadelesi içerisinde olmuştur. Ve umulur ki bağışlananlardan olurlar. Öyle ki, Allah; “Şayet Allah'ın sizin üzerinizde lütuf ve rahmeti bulunmasaydı; hiç biriniz ebediyyen temize çıkamazdı.” (24.21) buyurur.


18.74 ...kale e katelte nefsen zekiyyetem bi ğayri nefs, le kad ci'te şey'en nukra.

...(Musa) Dedi ki: "Bir cana (nefse) karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı (nefsi) mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın."


Sürekli bir daha öyle davranmayacağım deyip, her defasında yine öyle davranıp sonra da bundan hakikati ile pişmanlık duyup (ağzımızın tadı bozulmasın diye değil, gerçekten yanlışının bilinci ile) özür dileyerek nefsi levvameye geçen Musa; bir nefsi öldürmenin ancak bir nefse karşılık olarak olacağını vehmediyor.


5.32 ...Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur...


Karşılıklı öldürmek ancak kısastır ve kısasta elbette hayat da vardır ancak üstünlük affetmektedir.


Kendi nefsini öldürmek için bir karşılık bekleme. Nefsin nefsi müdafaası, nefsin yine kendisine “sen kötü bir iş yaptın” demesidir kendisinin tertemiz olduğu vehmiyle. Affet..


Bu dünya hayatında biz cennetlerin de cehennemlerin de minik minik izdüşümlerini yaşarız ki bilelim hissedelim, ne olduğunu hiç bilmiyorduk demeyelim de ona göre tercihimizi yapıp ona göre yaşayalım ve kendimize çekidüzen verelim diye. Buna delil olarak da Bakara 25. ayette bir cennet betimlemesinde cennetliklerin orada rızıklandırıldıkları bazı ürünlerden bahsederken bu onlara dünyadakine benzer olarak sunulmuştur denir.


Nefs, Fa’al olan Allah tarafından her an yeni bir yaratma ile yeniden yaratılır ve o nefs ki her bir nefeste yeni bir imtihanın içerisindedir. Bir saniye önce bir konuda nefsin en üst mertebesine ulaşmışken, bir saniye sonra nefsi emmarenin esiri olmuş olabilir insan. Bu tekrarlayan ikili yedililerden birisidir. Her yaşam anında nefs, 7 ayrı çakra kapısında 7 nefsani mertebesi için kendisine aynı anda ilham edilen fücur ve takva ikilisi ile imtihan olunur (Şems 8). Onu arındırıp temizleyen ise gerçekten felah bulmuştur. (Şems 9)


Bu 7 kapıdan örneğin bir kapısında insan o kapıyı ilgilendiren alanlardaki imtihanında cehennemi arzu ve tercih eder ve o çakrası gölgelenir ve kararmaya başlar. Bunun üzerine o kapıya tekabül eden cehennemin “izdüşümünü” (kendisini değil, ufacık bir demosunu) tadar.


O kendini zincirlere vurulmuş yüreğin ne yapacağını bilmez bir boşlukta çırpınır hissettiğinde Cahim’den minicik bir nefes hissettin aslında sadece. Bununla birlikte unutma ki dünya hayatındaki tadılan her cennet parçası da her cehennem koru da elbette geçici. Bugün geçmezse yarın muhakkak geçecek. Ancak, asıl varılacak yurtta ise artık geri dönüşü yok ve kalıcı. Ona göre bil ve tercihini yap ve Allah’ın ipine sımsıkı sarıl.


Ruh için 7 kapılı cehennem zindanı olan beden ve nefs, aynı anda 8 kapılı bir cennettir de. Ancak acının tadı daha çok kalır, acı olan daha çok anlatılır.. İnsan zaten çok nankördür..


Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup

Bazen karıştırıyorum..


Bazen karıştırıyorum ya, çok uzun bir gündü

Sonra bu çok uzun günün sıcak bir günü

Kediler kırmızı alevler halinde koşuyordu

Onlar işte hep boyuna koşuyordu

Birileri çıkıyordu ordan burdan


Hiç çıkmamak halinde ve ölgün

Birileri çıkıyordu

Geceden kalma bir lamba yanıyordu, açık

Bir pencerenin sokağa doğru içinde

Bu uyum korkunçtur Yakup!

Yakubun olması korkunçluğudur bu

Dünyanın insana doğru içinde

Yakup, Yakup!

Burdayım, yani ben.. evet, geliyorum

Lambayı söndürmesinler, geliyorum

Siz bütün lambaları yakın, evet

Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? hayır, Yakup

Bazen karıştırıyorum..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KUR’AN’I NASIL OKUMALIYIZ?

MUVAFFAKİYET

GIDALI ŞİİRLER