TARIKÎ MUSTEKÎM GEMİ
Gemi kavramı iki farklı tip kelime ile geçmektedir Kuran’da. İlki fulki yani filika (Fallik, yara yara giden şey, eril kodlu) denizi yaran. Benzeşen kökten Felak, yarılma, yararak ayıran, folikül, folk, folklor... Folklorik olan, eril olan, ataerkil geleneğin fallik evreden itibaren çocuğun süperegosunu beslemesi..
Musa’nın Hızır ile birlikte başından geçen hadiselerin anlatıldığı Kehf Suresi’ndeki ayetlerde gemi veya şilep anlamında kullanılan kelime ise Sefine (hem eril hem dişil kodlu).
Henüz birlikte seyahatlerine başladıkları o ilk eylemde, Hızır gemiyi hasarlı hale getiriverdiğinde, Musa’nın Hızır’a karşı o ilk tepkisi, süperegosal bir itiraz. Musa’nın işlerin doğruluğunu kendisine telkin eden süperegosu, yaşamının fallik evresinde, firavunun sarayında beslenmişti keza. Ve keza firavun da Rüşd yani olgun ve erdemli bir yolun temsilcisi olduğunu iddia etmekteydi ayette (40.29). Hızır’ın sefineyi kullanılamaz hale getirmesi, yani gemiyi Musa’nın gözünde cinsiyetsizleştirmesi, ayıplı hale (eril eksiklik) getirmesi, Musa’nın çocukluğundan taşıdığı süperegosal öğrenimlerini ortadan kaldırmaktaydı.
Çünkü Musa’nın firavunun sarayında işlenmiş süperegosal zihin kodlarında her gemi fallik bir obje, her gemi bir filika olmalıydı. Hasarlı hale getirilmiş gemi erkeklik organı hasarlı hale getirilmiş bir erkeği kodluyordu zihninde.
Bunun altında yatan psikolojik çağrışım ise, kastrasyon anksiyetesi olarak bilinen ve çocukların psikoseksüel gelişim süreçlerinin üçüncüsü olan fallik dönemlerinde çocuğun kendi erkeklik organına yönelik saldırı, iğdişlik, hadımlık korkusu yaşaması olgusuydu.
Oysa ki Musa, Rüşdü, asıl olgunluk olan yolu öğrenmek için gitmişti Hızır’ın yanına. İslam’da Rüşd yani erdemlilik ise, kişinin süperegosunu, tüm kişisel bencelerinden ve geçmiş öğrenimlerinden arındırarak, Tarıkî Mustekîm’e göre uyumlamasıdır. Firavunun olgunluk yolu ise benceler üzerine bina edilmişti. Ve tüm o bencelerin benlik duvarları Musa’nın Hızır ile olan yolculuğu esnasında süperegosunun yeniden inşaasıyla kastrasyona uğradı.
Hızır’ın sefineyi delmesini ifade eden fiil ayette haraka kelimesi. Harikulade, harika, hırka, haraka ile aynı kökten olup da Türkçe’de akla gelen ilk kelimeler. Haraka kelimesinin kökü olan خ ر ق kökü Kuran’da 4 kez geçmekte. Haraka aslında delmekten ziyade yırtmak anlamına daha yakın. Örneğin hırkanın önü açıktır, yırtık şekilde ikiye ayrılmıştır. Harikulade ise alışılagelen veya folklorik olan öğretiyi yırtan, değişime zorlayan, fiili durum oluşturan..
6.100 ayetinde “..ve harakû lehu benîne ve benâtin bi gayri ilm..” ifadesinin çevirisi için “Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar isnat etme saçmalığını gösterdiler.” minvalinde çeviri yapılıyor. Kelimelere daha yakından bakalım. “Bi gayri ilm”, herhangi bir ilme dayanmadan; “benîne ve benâtin”, oğullar ve kızlar. Bu durumda; “Herhangi bir ilme dayanmadan O’na oğullar ve kızlar harak ettiler.”.
Olağan olan neydi, akla mantığa uygun olan neydi, Resuller’in her şeyi göze alarak mücadelesini sürdürüp de anlatageldikleri neydi? Allah’ın Birliği, kendisinden başka tüm şeyliğin O’na muhtaç olduğu ve Allah’tan bir eksilme ya da Allah’ta bir artma olmayacağı. Özünde İhlas Suresi.. Peki Allah’a oğullar ve kızlar isnat etmek o halde bir harikuladeliğin yani olağandışılığın kendisidir. Şeytanların da süslü göstermesiyle insanlardan birçoğunun peşlerine takıldığı yalancı harikuladelikler..
Nasıl ki bir gemi dahi harak edildiğinde böylece tepki veriyorsun ey Musa, Mısır’da firavunun sarayında annenin halis sütünü emdiğin günden itibaren zihnine yıllarca kodlanan Allah’a oğullar kızlar harak eden Amon Osiris Set İsis Horus gibi sözde harikuladeliklerin kalıntılarından arındır kendini! Ey Musa aradığın Rüşd bu arınmışlıktan başlar!
Hızır’ın harak ettiği o sefine, denizden geçimini sağlayan yoksullara aitti. Sefine bir nevi ekmek tekneleriydi. Ötelerinde zalim bir melik vardı ki tüm sefineleri gasp edip el koyuyordu.
Ayette (18.79) Hızır, kulle ifadesi ile melikin tüm sefinelere el koyduğunu söylüyor ve o yüzden sefineyi ayıplı hâle getirdiğini söylüyor. Ayıb kelimesi ve kökü Kuran’da yalnızca bu ayette geçmekte. Demek ki harak edilmiş bir varlık ayıplı hâle gelir. Tüm sefinelere el koyduğu halde, bu sefineye el koymayacaksa, demek ki artık bu sefine bir sefine olarak adlandırılamıyor ki el konulmuyor. O halde harak edilmiş ayıplı bir varlık kendiliğinden bir yitişe uğruyor. Ontolojik bir kayıp.. Tanrı’ya atfettikleri iftiralara da bir bak hele ey Musa.. O halde Ey Musa, Allah’a oğullar ve kızlar harak edenler sanıyor musun ki Allah’ı layıkıyla takdis edebilir! Allah onların nitelendiregeldiklerinden münezzehtir, yücedir..
Erilliği kastrasyona uğrayarak salt dişillikle melikin gasbından kurtulan sefine ile senin zulme uğrayan güçten düşürülen kavmin ne de benzer ey Musa!
Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı. (28.4)
Halbuki artık sen de gördün ey Musa, sefinelik ne folklorük bir erillikle ne de kastrasyon karmaşasına uğramış salt bir dişillikle olur. Rahmanul Mustean Rabbi’nin tedbir ve takdirinin izinden yürüyerek, tüm geçmiş öğrenimlerinden, tüm folklorik zihin kodlarından ve kendi bencelerinden sıyrılarak sabır ve salat ile Tarıkî Mustekîm üzere ol Ey Musa!
Yorumlar
Yorum Gönder